NFK-FAN

ÜSTAD NECİP FAZIL

1925

ÇAN SESİ

Odamda yanan mumu üfledi bir çan sesi.

Gözlerim halka halka gördü bu uçan sesi.

Önümden bir hız geçti, aktı ateşten izler;

Açıldı kıvrım kıvrım toprak altı dehlizler.

Şimşekler yanıp söndü, şimşekler sönüp yandı;

Derindeki sarnıçta durgun sular uyandı.

Sağa sola sallanıp, dan, dan, dan, çaldı çanlar;

Durmadan çaldı çanlar, durmadan çaldı çanlar,

Sular ürperdi, eşya ürperdi, tunç ürperdi;

Çanlar, kocaman çanlar, korkunç korkunç ürperdi.

Gördüm ki, adım adım, gölge gölge keşişler,

Ebedî karanlığın mahzenine inmişler...

(1925)

 

ÖLÜNÜN ODASI

Bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş;

Yerde çıplak bir gömlek, korkusundan dirilmiş.

Sütbeyaz duvarlarda, çivilerin gölgesi;

Artık ne bir çıtırtı, ne de bir ayak sesi...

Yatıyor yatağında, dimdik, upuzun, ölü;

Üstü, boynuna kadar bir çarşafla örtülü.

Bezin üstünde, ayak parmaklarının izi;

Mum alevinden sarı, baygın ve donuk benzi.

Son nefesle göğsü boş, eli uzanmış yana;

Gözleri renkli bir cam, mıhlı ahşap tavana.

Sarkık dudaklarının ucunda bir çizgi var;

Küçük bir çizgi, küçük, titreyen bir ân kadar.

Sarkık dudaklarında asılı titrek bir ân;

Belli ki, birdenbire gitmiş çırpınamadan.

Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm;

Bana geldiği zaman, böyle gelecek Ölüm...

(1925)

 

 

BOŞ ODALAR

Şu karşı evin boş odalarında,

Duvarlara sinmiş bir hayalet var.

Elinde mum, gece ortalarında,

Bucak bucak gezer, birini arar.

Camlar tutuşurken, eski kafesler,

Beyaz duvarlara aksetmiş, durur.

Dağınık sürüyü toplayan sesler,

Kapıya sokulup tokmağı vurur.

Sonra işitilir sert bir hıçkırık,

Basar odaları belirsiz cinler.

Karanlık avluda döner bir çıkrık;

Sınırsın, kundakta bir çocuk inler.

Akşam, dağılırken yerli yerine,

Bu evin Önünde ürperiyorlar.

İçlerinden, kendi kendilerine:

Şu karşı ev tekin değil, diyorlar.

(1925)

 

GECE YARISI

Her gece periler uyur odamda,

Derinlerden gelir uzun nefesler,

Yanan mum bir rüya seyreder camda.

Bir ağır hastanın nabzıdır sesler.

Gittikçe alçalır, yükselir tavan,

Duvarda küçülür, büyür parmaklar.

Elbisem çivide canlanır o an,

İçinde bir başka vücudu saklar.

Her perdeden çalar sivrisinekler,

Sanki bir tel gevşer, bir tel burulur.

Sokakta uyanık kalan köpekler,

Yıldızlara bakıp durmadan ulur.

Birdenbire bir şey çıtırdar, derken,

Merdivenden gelir bir ayak sesi.

Basamaklar birer birer esnerken,

Kilitli kapının düşer perdesi.

Gözler parlayınca karanlıklarda,

Kemikten parmaklar terimi siler,

Yanyana oturmuş, bekler dışarda,

Sarışın kediler, siyah kediler...

(1925)

 

AYAK SESLERİ

Hep bu ayak sesleri, hep bu ayak sesleri,

Dolaşıyor dışarda, gün batışından beri.

Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime,

Bir eski çıban gibi işliyor içerime.

Ey şimdi kara haber gibi bana yaklaşan,

Sonra saadet olup yanımdan uzaklaşan

Sesler, ayak sesleri, kesilmez çıtırdılar!

Bana gelen müjdeyi galiba caydırdılar.

Böyle adım atarlar, ayrılanlar eşinden,

Böyle yürür, gidenler, bir tabutun peşinden.

Kimsesiz gecelerim, bu kesik sesle doldu,

Artık, atan kalbim de bir ayak sesi oldu.

Bir gün, sönük göğsüme düştüğü vakit başım,

Benden ayrılıyormuş gibi bir can yoldaşım,

Gittikçe uzaklaşan bu sesi duya duya,

Yavaşça dalacağım o kalkılmaz uykuya...

(1925)

 

 

NİNNİ

Melekler dolanır bu kuytu yerde,

Ey gün kadar güzel çocuğum, uyu!

Bir gün hasretiyle için titrer de,

Anarsın, bu derin, tatlı uykuyu.

Uyu da gündüzler su gibi dinsin,

Menekşe gözüne kirpikler insin;

Yarın, şafak vakti, içine sinsin,

Güneşle uyanan kuşların huyu.

Uyu yavrum, akşam seni üzüyor,

Artık gözlerini uyku süzüyor;

Uykunun gölünde başın yüzüyor,

Dalgalandırmadan o durgun suyu...

(1925)


Bugün 23 ziyaretçi (28 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol