NFK-FAN

ÜSTAD NECİP FAZIL

1939

CİNLER

Ne derlerse desinler,

Yakın dostlarım cinler...

Havanın ve alevin

Kemiksiz çocukları;

Yüzbir odalı evin

Haşmetli konukları,

Rüzgârdan topukları,

Yakın dostlarım cinler...

Kum gibi kalabalık,

Bin şekil ve bin kılık;

Suda bir gümüş balık,

Postacı güvercinler,

Zümrüt yüklü hecinler,

Yakın dostlarım cinler...

(1939)

 

MEÇHUL

Sordular: Adresi ne?.. Çeşmeye karşı, dedim;

"Çanakkale içinde aynalı çarşı" dedim.

(1939)

 

AKIL

Cüce akıl, bilmece salıncağında çocuk:

"Bir ufacık fıçıcık, içi dolu turşucuk"...

(1939)

 

KARINCA

Ruhum kelle şekeri, vehimlerse karınca;

Kömürden kara rengim, onlar beni sarınca...

(1939)

 

SANAT

Anladım işi, sanat Allahı aramakmış;

Marifet bu, gerisi yalnız çelik - çomakmış...

(1939)

 

NEFS MUHASEBESİ

Bıçaklarım su oldu, boyuna bilenmekten;

Bitti benlik madenim her ân törpülenmekten.

(1939)

 

MUKAYESE

Çıbanımız çok derin, işletemez yakılar

Nerde bizim şarkımız, nerde öbür şarkılar?

(1939)

 

KERVAN

Yedi renkli Peygamber kuşağının altında,

Kervanım yola çıktı, öncüsü kır atında...

(1939)

 

ZAMANE

Mevsimler cücelere def çalıyor gerdekte,

Devin yalnızlığını sular bestelemekte.

(1939)

 

BEN

Ben, kimsesiz seyyahı, meçhuller caddesinin;

Ben, yankısından kaçan çocuk, kendi sesinin.

Ben, sırtında taşıyan işlenmedik günahı;

Allahın körebesi, cinlerin padişahı.

Ben, usanmaz bekçisi, yolcu inmez hanların;

Ben, tükenmez ormanı, ısınmaz külhanların.

Ben, kutup yelkenlisi, buz tutmuş kayalarda;

Öksüzün altın bahtı, yıldızdan mahyalarda.

Ben, başı ağır gelmiş, boşlukta düşen fikir;

Benliğin dolabında, kör ve çilekeş beygir.

Ben, Allah diyenlerin boyunlarında vebal;

Ben, bugünküne mazi, yarınkine istikbâl.

Ben, ben, ben; haritada deniz görmüş, boğulmuş;

Dokuz köyün sahibi, dokuz köyden kovulmuş.

Hep ben, ayna ve hayal; hep ben, pervane ve mum;

Ölü ve Münker - Nekir; başdönmesi, uçurum...

(1939)

 

- VASİYET

Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam;

Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam...

(1939)

 

ÇİLE

Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam,

Gezdirsin boşluğu ense kökünde!

Ve uçtu tepemden birdenbire dam;

Gök devrildi, künde üstüne künde...

Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!

Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!

Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,

Ok çekti yukardan, üstüme avcı.

Ateşten zehrini tattım bu okun,

Bir anda kül etti can elmasımı.

Sanki burnum, değdi burnuna (yok)un,

Kustum, öz ağzımdan kafa tasımı.

Bir bardak su gibi çalkandı dünya;

Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.

Al sana hakikat, al sana rüya!

İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

Ensemin örsünde bir demir balyoz,

Kapandım yatağa son çare diye.

Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,

Yepyeni bir dünya etti hediye.

Bu nasıl bir dünya hikâyesi zor;

Mekânı bir satıh, zamanı vehim.

Bütün bir kâinat muşamba dekor,

Bütün bir insanlık yalana teslim.

Nesin sen, hakikat olsan da çekil!

Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!

Otursun yerine bende her şekil;

Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!

Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,

Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.

Deliler köyünden bir menzil aşkın,

Her fikir içimde bir çift kelepçe.

Niçin küçülüyor eşya uzakta?

Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?

Zamanın raksı ne, bir yuvarlakta?

Sonum varmış, onu öğrensem asıl?

Bir fikir ki, sıcak yarada kezzap,

Bir fikir ki, beyin zarında sülük.

Selâm, selâm sana haşmetli azap;

Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.

Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!

Ey yedinci kat gök, esrarını aç!

Annemin duası, düş de perde ol!

Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!

Uyku, kaatillerin bile çeşmesi;

Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.

Teselli pınarı, sabır memesi;

Size şerbet, bana kum dolu çanak.

Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,

Sırrını ararken patlayan gülle?

Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;

Karınca sarayı, kupkuru kelle...

Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş,

Mevsimden mevsime girdim böylece.

Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,

Fikir çilesinden büyük işkence.

Evet, her şey bende bir gizli düğüm;

Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!

Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,

Yetişir çektiğim mesafelerden!

Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;

Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık.

Her gece rüyamı yazan sihirbaz,

Tutuyor Önümde bir mavi ışık.

Büyücü, büyücü ne bana hıncın?

Bu kükürtlü duman, nedir inimde?

Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,

Bir zehirli kıymık gibi, beynimde.

Lügat, bir isim ver bana halimden;

Herkesin bildiği dilden bir isim!

Eski esvaplarım, tutun elimden;

Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?

Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,

Arzı boynuzunda taşıyan öküz?

Belâ mimarının seçtiği arsa;

Hayattan muhacir, eşyadan öksüz?

Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,

Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,

Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim,

Dev sancılarımın budur kaynağı!

Ne yalanlarda var, ne hakikatta,

Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.

Boşuna gezmişim, yok tabiatta,

İçimdeki kadar iniş ve çıkış.

Gece bir hendeğe düşercesine,

Birden kucağına düştüm gerçeğin.

Sanki erdim çetin bilmecesine,

Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.

Açıl susam açıl! Açıldı kapı;

Atlas sedirinde mâverâ dede.

Yandı sırça saray, ilahî yapı,

Binbir avizeyle uçsuz maddede.

Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;

Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.

İçice mimarî, içice benlik;

Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!

Nizam köpürüyor, med vakti deniz;

Nizam köpürüyor, ta çenemde su.

Suda bir gizli yol, pırıltılı iz;

Suda ezel fikri, ebed duygusu.

Kaçır beni ahenk, al beni birlik;

Artık barınamam gölge varlıkta.

Ver cüceye, onun olsun şairlik,

Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta.

Öteler öteler, gayemin malı;

Mesafe ekinim, zaman madenim.

Gökte saman yolu benim olmalı;

Dipsizlik gölünde, inciler benim.

Diz çök ey zorlu nefs, Önümde diz çök!

Heybem hayat dolu, deste ve yumak.

Sen, bütün dalların birleştiği kök;

Biricik meselem, Sonsuza varmak...

(1939)

 

DÜŞMANIMA

Ey düşmanım, sen benim ifâdem ve hızımsın;

Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lâzımsın!..

(1939)

 

YOBAZ

Din adına yol kesen dünkü yobazın oğlu!..

Yine sen kesiyorsun, küfür uğrunda yolu!..

(1939)

 

ŞAİR

Ben şairim, gaibi kurcalayan çilingir;

Canlı cenazelerin başında Münker-Nekir...

(1939)

 

DİPSİZ KUYU

Ağzıma soğuk kurtlar dolacak, gözüme kum;

Dipsiz kuyu, sürdükçe zaman, sürecek uykum...

(1939)

 

YOKLUK

Yokluk, o donduran buz, o söndüren karanlık;

Büsbütün bilgisizlik ve tam bir unutkanlık...

(1939)

 

O BAHÇELER

Adımın o bahçeler, her gün anıldığı yer;

O bahçeler, yalanın bile yanıldığı yer...

(1939)

 

HABERİ YOK

Şu geçeni durdursam, çekip de eteğinden;

Soruversem: Haberin var mı öleceğinden?

(1939)

 

GİZLİ

Azdırma, rahat bırak, içimdeki deliyi;

Bana sorma, benim de bilmediğim gizliyi!..

(1939)

 

UYKUSUZ BAŞ

Soğu ey terli kemik, soğu ey yanık tuğla!

Fabrikam, mühendisin kaçtı, ya dur, ya patla!

(1939)

 

NE ARIYORUM?

Ân oluyor bir garip duyguya varıyorum;

Ben bu sefil dünyada acep ne arıyorum?..

(1939)

 

LODOS

Lodos rüzgârıdır bu, tımarhane kafesi;

Günahkâr ölülerin,, kezzap yüklü nefesi...

(1939)


Bugün 13 ziyaretçi (15 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol