NFK-FAN

ÜSTAD NECİP FAZIL

1930

TABUT

Tahtadan yapılmış bir uzun kutu;

Baş tarafı geniş, ayak ucu dar.

Çakanlar bilir ki, bu boş tabutu,

Yarın kendileri dolduracaklar.

Her yandan küçülen bir oda gibi,

Duvarlar yanaşmış, tavan alçalmış.

Sanki bir taş bebek kutuda gibi,

Hayalim, içinde uzanmış kalmış.

Cılız vücuduma tam görünse de,

İçim, bu dar yere sığılmaz diyor.

Geride kalanlar hep dövünse de,

İnsan birer birer yine giriyor.

Ölenler yeniden doğarmış; gerçek!

Tabut değildir bu, bir tahta kundak.

Bu ağır hediye kime gidecek,

Çakılır çakılmaz üstüne kapak?

(1930)

 

SUSAN DENİZ

Gittim, gittim, denizin,

Sınır yerine vardım.

Halin bana da geçsin!

Diye ona yalvardım.

Bir çılgın vesvesede,

İçim didiklense de,

Olaydım o cüssede,

Onun gibi susardım...

(1930)

 

İSKELE

Yorulmuş esnemekten,

Herkes neyi bekliyor?

Bir ölü beklemekten,

Bu bekleyiş daha zor.

Geldi yorgun ve hazin,

Hiç de sezdirmeksizin,

Sularda kabrimizin,

Yolunu açan vapor...

(1930)

 

BACALAR

Görürüm, çıkmışlar, kararmış çatılardan,

Kemik bir kol nasıl fırlarsa bir mezardan.

Her ân, bir haberi kollar gibi yukardan,

Dipsiz maviliğin esrarını kurcalar,

Bacalar...

Kimi ince, kimi uzun, kimi de kısa;

Dalmışlar başbaşa afyon çekerek yasa.

Onlar, insanların gözünde bir kartalsa,

İnsanlar, onların gözünde karıncalar,

Bacalar...

Kimbilir, belki de evlerin cinleridir;

Kolları bir davet gibi göğe yükselir,

Ölüler, Ölüler, arka arkaya gelir,

Ruhların mehtaba daldığı taraçalar,

Bacalar...

Azap kuleleri, cüceleşmiş devlerin;

Kör mazgallarında raksı var alevlerin.

Öyle evcikler ki, tepesinde evlerin,

Kopuyor içinde görünmez facialar,

Bacalar...

(1930)

 

BAHÇEDEKİ İHTİYAR

Yıllar bir gözyaşı olup da kaymış

Nurlu ihtiyarın yanaklarında.

Yapraktan saçını yerlere yaymış,

Sonbahar ağlıyor ayaklarında.

Süzüyor ufukta bir kızıl yeri,

İçi karanlıkla dolu gözleri;

Alnında akşaman ince kederi,

Sessizliğin sırrı, dudaklarında.

Yanan bir kâğıtta küçük bir satır

Yazı gibi akşam onu karartır;

Artık o, silinen bir hâtıradır,

Bu ıssız bahçenin uzaklarında...

(1930)

 

ODALARIM

Camekânlı odanın kızıl perdeleri var,

Kızıl; o ateş rengi kapanan gözlere sor!

Perdeler bilezikler üstünde ilerliyor,

Gerisinde güneşler, kıvılcımlar, yangınlar.

Mazgallı taş odanın siyah perdeleri var,

Siyah, otsuz dağların yüreği kadar siyah.

Bir tokmak sedasıdır orda akşamla sabah.

Dövülür mahzenlerde, büyük, tahta havanlar.

Sarmaşıklı odanın yeşil perdeleri var,

Yeşil; doğan göz gibi baharın ortasında,

Öyle hisli bir duman yüzer ki, havasında,

Sanki orda buluşmuş ve ayrılmış âşıklar...

(1930)

 

TAVAN

Titrek mumlar yanınca, bu bir asırlık ağaç.

Mehtapta orman gibi gizli yollarla doldu.

Dedi: Yastığa dayan, o cam gözlerini aç,

Seyret çizgilerimde, neler geçti, ne oldu!

Mânalarla çizgiler, içice, bende hazır;

Her şey, her şey toz duman, zamanın havanında.

Arıyorsan, tarihin, hani kaybettiği sır?

Çok eski bir konağın oymalı tavanında!..

(1930)

 

BEKLEYEN

Sen, kaçan bir ürkek ceylânsın dağda,

Ben, peşine düşmüş bir canavarım!

İstersen dünyayı çağır imdada;

Sen varsın dünyada, bir de ben varım!

Seni korkutacak geçtiğin yollar,

Arkandan gelecek hep ayak sesim.

Sarıp vücudunu belirsiz kollar,

Enseni yakacak ateş nefesim.

Kimsesiz odanda kış geceleri,

İçin ürperdiği demler beni an!

De ki: Odur sarsan pencereleri,

De ki: Rüzgâr değil, odur haykıran!

Göğsümden havaya kattığım zehir,

Solduracak bir gül gibi Ömrünü,

Kaçıp dolaşsan da sen, şehir, şehir,

Bana kalacaksın yine son günü.

Ölürsün... Kapanır yollar geriye;

Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.

Varılmaz hayale işaret diye,

Toprağında bir taş olur, beklerim...

(1930)

 

GEL

Yüzün bir sebepsiz korkuyla uçuk,

O gün başucuma karalarla gel!

Arkanda, çepçevre, kızıl bir ufuk,

Tepende simsiyah kargalarla gel!

Elinden, dal gibi düşerken ümit,

Ne bir hasret dinle, ne bir âh işit;

Bir yaprak ol, esen rüzgârlarla git,

Kırık bir tekne ol, dalgalarla gel!..

(1930)

 

MANGAL

Bana tül gibi ince

Bir hülya verir mangal.

Küllerini deşince,

Titrer, ürperir mangal.

Şikayetsiz âşıklar

Gibi içinden yanar,

Fâni günleri anar,

Sabaha erir mangal...

(1930)

 

 

 

GECEYE ŞİİR

1

Kalbim bir çiçektir, gündüzler Ölgün;

Gelin, gelin, onu açın geceler!

Beni yâdedermiş gibi, bütün gün

Ötün kulağımda, çın, çın, geceler!

Geceler çekmeyin benimçin hüzün,

Gelin siz, ruhumu tenimden süzün;

Bırakın nâşımı yerde gündüzün,

Gölgemi alın da kaçın geceler!

 

GECEYE ŞİİR

2

İnsanlar içinde en yalnız insan;

Düşün, taş duvara başın gömülü!

Ve kapan sükûta, granitten, taştan,

Mazgallı bir kale gibi Örülü.

Gözünü tavandan ayırma ki, sen,

Üşürsün, gölgeni yerde görürsen.

Dikilir karşına, mumu söndürsen,

Ölüler içinde en yalnız ölü...

(1930)

 

GECEYE ŞİİR

3

Sesimi alıp da kaybetse rüzgâr,

Versem gözlerimi bir sonsuz renge!

İçimde bir mahşer uğultusu var;

Ruhumdur çağıran, tenimi cengi.

Gözlerim bir kuyu, dilim kördüğüm,

Bir görünmez âlem olsa gördüğüm;

Mermer bir kabuğa girip, ördüğüm,

Kapansam içimden gelen âhenge...

(1930)

 

İHTİLÂL

Ortalık mahşer gibi;

Kim buranın sahibi,

Kimlerin düğünü var?

Güneş, batan bir bayrak,

Şu kıpkızıl ufka bak,

Ana baba günü var!..

(1930)


Bugün 11 ziyaretçi (14 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol