NFK-FAN

ÜSTAD NECİP FAZIL

1934

TAM OTUZ YIL

Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum;

Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum...

(1934)

 

BU YAĞMUR

Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince,

Nefesten yumuşak, yağan bu yağmur.

Bu yağmur, bu yağmur, bir gün dinince,

Aynalar yüzümü tanımaz olur.

Bu yağmur, kanımı boğan bir iplik,

Tenimde acısız yatan bir bıçak.

Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik,

Dayandıkça çisil çisil yağacak.

Bu yağmur, delilik vehminden üstün,

Karanlık, kovulmaz düşüncelerden.

Cinlerin beynimde yaptığı düğün,

Sulardan, seslerden ve gecelerden...

(1934)

 

NE İLERİ, NE GERİ

Ne ileri, ne geri;

Kimlerin var haberi

Benim sonsuz dünyamdan?

Belki sabahtan beri

Ve belki de akşamdan,

Bakıyorum bir camdan,

Renk renk billur ehramdan,

Haberim yok, rüyamdan,

Ne geri, ne ileri!

İskemle düşmüş, bırak,

Açma, çalsın çıngırak!

Geçen tirenlere bak;

Rüyada bir kabartma.

Onlar gidiyor ama.

Kalıyor dumanları.

Tirenler götürüyor,

Kendi gölgelerinden

Kaçışan insanları.

Tirenler götürüyor,

Dağdan dağa sürüyor.

Kendi gölgelerinden.

Başsız gövdelerinden

Kaçışan insanları...

Ve rüzgâr üfürüyor.

Geride dumanları.

Ve rüzgâr üfürüyor,

Kaynaşan ummanları.

Vaz geç onlardan vaz geç!

İstediğim bu değil;

Ve o değil, şu değil.

Eğil, ruhuma eğil!

Bin hayâl içinden geç

Ve benim hülyamı seç!

Bak şu ağaçlı yola,

Bize doğru geliyor.

Orda üç kız kol kola,

Bize doğru geliyor.

Kömür tozundan ince,

Su gibi şeffaf gece,

Doldurmuş yüzlerini,

Silmiş pürüzlerini.

Kalmamış, Meryem gibi

Yüzlerinde kırışık;

Ve o Bakirem gibi,

Yüzleri birer ışık,

Vücutları bir ahenk.

Öyle hafif ki, onlar,

Toprağa basmıyorlar.

Öyle hafif ki, onlar,

Elimizi uzatsak,

Havayı kımıldatsak,

Üçü de titreyecek,

Bir ahenk gibi ürkek,

Havada eriyecek.

Başka ses, ayrı biçim,

Ne de istiyor içim,

Kapının kenarına,

Parmaklık duvarına,

Bir genç aşık otursun.

Tel tel sazını kursun,

Karanlıkla başbaşa,

Gömsün başını taşa.

Ve derin, sıcak, uzun

Şarkısını okusun.

Tirenler gitmeseydi.

Yolda gezen kızları,

Rüzgâr eritmeseydi.

Döşekler yalnızları,

Dürtmese, itmeseydi.

Şarkılar bitmeseydi.

Bir çözülmez bilmece;

Hep sayı, harf ve hece...

Peçe üstünde peçe...

Böyle aynı noktanın

Üstünde saatlerce,

Benliğime eğilsim,

Sabah, akşam ve gece,

Ortasında odanın,

Karanlıkla çevrilsem.

Bir çözülmez bilmece;

Hep sayı, harf ve hece...

içinden bu kafanın,

Fâni dünyayı silsem.

Dünyalar nice nice;

Yavaşça ölebilsem,

Yeni baştan dirilsem,

Duysam, görsem ve bilsem!

Ne ileri, ne geri,

Ne geri, ne ileri!...

(1934)


Bugün 61 ziyaretçi (73 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol